Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığınca muhafaza edilen belgeler, Osmanlı döneminde salgın hastalıklara karşı aşılama süreci ve COVID-19'la mücadele kapsamında yapılan aşı çalışmaları arasındaki önemli benzerlikleri ortaya çıkardı
Osmanlı döneminde salgın hastalıklara karşı aşıların, "kademeli" ve "ücretsiz" yapılması şeklindeki uygulamalar ile yeni tip koronavirüsle (COVID-19) mücadele kapsamında izlenen aşılama politikası arasında önemli benzerlikler dikkati çekiyor.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığınca muhafaza edilen tarihi belgeler, salgınla mücadele ve hayat kurtaran aşılarla ilgili çalışmalara ışık tutuyor.
Belgelerde yer alan bilgilere göre, bugün olduğu gibi Osmanlı döneminde de birçok salgın hastalıkla karşı karşıya kalındı ve o dönemde de salgın hastalıklarla mücadele ve aşı uygulamaları hayata geçirildi.
Buna göre, Osmanlı döneminde artan salgın hastalıklarla mücadele için aşı çalışmaları ve uygulamalarının üzerinde önemle duruluyordu. Bu kapsamda yabancı ülkelerdeki aşı çalışmaları takip edilerek, bu çalışmalar için telkıhhaneler (aşı evleri) ve bakteriyolojihaneler kuruldu.
(Demirkapı Telkıhhane-i Şahane (Aşılama Evi))
Ayrıca herhangi bir vilayet, kaza ve yerleşim yerinde salgın hastalık ortaya çıkması durumunda, buralara ihtiyaç duyulan doktor, sağlık personeli, malzeme ve aşı acilen gönderilerek, aşı uygulamalarının yaygın şekilde tatbiki için nizamnameler çıkarılıp, burada yer alan hükümlerin uygulamasının da takibi yapıldı.
Osmanlı'nin ilk aşı çalışmaları çiçek hastalığına karşı
İlk aşı çalışmaları ise çiçek hastalığıyla mücadele kapsamında ortaya çıktı. Hastalığın önlenmesine yönelik 1885'te Aşı Nizamnamesi yayımlandı. Bu nizamname 1894 ve 1915 yıllarında yapılan ilavelerle genişletildi. Nizamnameyle, hususi ve umumi okullardaki hastalık belirtisi bulunmayan kız-erkek bütün öğrencilerin çiçek aşışı yaptırması zorunlu tutuldu. Bu kapsamda okulların hangisine olursa olsun girmek isteyen çocukların, aşılı olması ve yaptırdığı aşının da tutmuş olduğuna dair belgesinin (Şehadetname) bulunması şart koşuldu.
Bu belgelerin Daire-i Tıbbıye-i Mülkiye tarafından düzenlendiği aktarılan nizamnamede, şu hükümlere yer verildi:
"Aşı sadece hükümet tarafından görevlendirilmiş aşıcılar veya idare-i tıbbıye tarafından onaylanmış tabip, cerrah ve icazetnameli aşıcılar tarafından yapılabilir. Aşıyı yapan yetkili, aşı yapılan çocuk ismi yazılarak yukarıda bahsedilen aşı belgesini mühür veya imza altına alır. Belgesi olmayan çocuklara kayıt yapan okul idarecileri hakkında ceza kanununa göre işlem yapılır."
Devlet memurlarına aşı şartı
Nizamnamede ayrıca, "Devlet memuriyetine ilk defa başlayacak bütün devlet memurları da aşı olmak zorundadır. Yeni doğan çocuklara altı ay içinde aşı yapılması mecburidir. Aşı işlemi her beş yılda bir tekrar edilecektir." denilerek çiçek hastalığıyla mücadele kapsamında devlet organlarında alınan önlemlere yer verildi.
Aşıların, COVID-19 aşısında olduğu gibi Osmanlı döneminde de ücretsiz yapıldığı bilgisi ise "Aşılar Mekteb-i Tıbbıye içindeki muayenehanede ve İstanbul'da nöbet yerlerinde bulunan tabib, cerrah ve aşıcılar tarafından, diğer vilayetlerde ise görevlendirilmiş aşıcılar tarafından ve ücretsiz yapılır." ifadeleriyle nizamnamede yer aldı.
Ayrıca, 1915 nizamnamesi ile 19 yaşının sonuna kadar bütün şahısların en az üç defa aşılanması zorunluluğu getirildi.
Nizamnamede, "Bütün ahaliyi ücretsiz olarak aşılamak amacıyla şehir ve kasabalarda belediyeler tarafından aşılama merkezleri kurulacak, ayrıca belirli zamanlarda bunlara ilaveten gerektiği zamanlarda köylere mahalli hükümet tarafından aşı memurları gönderilecektir. Bu nizamnameler uygulama safhasında da titizlikle takip edilmiş ve aksaklık çıkan yönleri tadil edilmiştir." ifadeleri kullanıldı.
Kuduz aşısı geliştirme çalışmaları
Öte yandan arşiv kayıtlarında, Pasteur'ün kuduz aşısına yönelik çalışmalarını sürdürebilmek adına dönemin devlet başkanlarına maddi katkı için gönderdiği yazıya ilişkin, Paris'te açılan cemiyete Zoeros Paşa ile 10 bin frank yardım gönderilmesi ve Sultan 2. Abdülhamid tarafından Pasteur'e Mecidi Nişanı verilmesine ilişkin belgeler de bulunuyor.
Pastör'ün bulduğu kuduz aşısını öğrenmek için Paris'e giden Seririyat Muallimi Mirliva Zoeros Paşa ile beraberindeki (Kaymakam Doktor Hüseyin Remzi ve Hüsnü Bey) arkadaşlarının tecrübelerinden herkesin istifade etmesi amacıyla Mekteb-i Tıbbıye'nin uygun bir yerinde, içinde gazhane ve çeşmesi bulunan bir laboratuvar inşa edilmesi de yine Osmanlı'daki aşı geliştirme çalışmalarına verilen önemi ortaya koyuyor.
Tarihi belgelerde ayrıca Alman Doktor Koch'un verem hastalığını tedavi etmek üzere bulduğu ilacın, Dersaadet'te inşa edilen hastanede incelendikten sonra kullanımına izin verileceği, bu nedenle öncesinde hiçbir yerde kullanılmaması gerektiğine ilişkin bilgiler bulunuyor.
Hayvanlara yönelik aşı çalışmaları da yapıldı
Belgelerde, salgın hastalıkların sadece insanlarda değil hayvanlarda da etkili olması nedeniyle hayvanlara yönelik aşı uygulamalarının da yaygın olarak kullanıldığı bilgisine yer verildi.
Buna göre, Bakteriyolojihane Müdürü Mösyö Nikol tarafından birkaç sene içerisinde hayvanların yüzde doksanının telef olmasına sebep olan sığır vebası konusunda hayvanların kanı üzerinde yaptığı inceleme sonucu hastalık nedeni mikrobun bulunması, böylece hastalığın yayılmasını önleyici aşının uygulamaya konulması ve bunun gazetelerde ilan edilmesi bilgileri de belgelerde görülüyor.
Belgelerde ayrıca, büyükbaş hayvanlardaki çiçek hastalığına ilişkin aşıevi kurulması ve masraflarının Umur-ı Tıbbıye-i Mülkiye Nezareti bütçesine ilave edilerek ödenmesi hakkında padişah iradesi yer alıyor.
Belgelerde, Osmanlı döneminde aşılama sürecinin doğru ilerlemesi için bazı illere aşı kalemi gönderildiği ve bazı mahallelerde salgın hastalıklara karşı aşılamanın zorunlu tutulduğu da aktarılıyor.
Öte yandan difteri, kabakulak, kızamık, kuşpalazı gibi salgın hastalıklar sebebiyle de okulların tatil edilip, dezenfekte edildiğine dair birçok belge de arşivlerde yer alıyor.
"Aşı stratejisi günümüz uygulamalarıyla büyük benzerlikler içeriyor"
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal, belgelerde yer alan Osmanlı dönemindeki aşı stratejisine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
İnsanlık tarihi boyunca büyük ölümlere sebep olan salgın hastalıklar karşısında alınmaya çalışılan en önemli tedbirin, hastalığı ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmak yönünde olduğunu belirten Ünal, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Salgın tehdidi hep tedbirle aşılmak istenmiştir. Bu strateji günümüz uygulamalarıyla büyük benzerlikler içeriyor.
Nitekim Osmanlı Devleti'nde çiçek hastalığı ile ilgili çıkarılan nizamnameler incelendiğinde görülmektedir ki doğan her çocuğun ilk altı ay içinde aşılanması sonra da belirli periyotlarla aşının tazelenmesi zorunluluğu getirilerek ve aşıyı ücretsiz olarak yaparak çiçek hastalığının ortaya çıkmasının engellenmesi hedeflenmiştir."
Osmanlı döneminde de "sürekli koruyucu hekimlik kapsamında ne yapılmalı?" sorusuna yanıt arandığını belirten Ünal, şunları kaydetti:
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Kaynak:Medimagazin
Yorum Yazın